13 Eylül 2019 Cuma

Monolog - 10 (SON)

Sisli bir maziden uzakta yalnızca sana yakın.
Gönlümün dalgalarında sevgim kalsın.
Bitmeyen rüyalarımda hep sen varsın.

-"Gel"
Kapıdan ince uzun genç bir zabit, bütün toyluğunu üniformasına bir rozet gibi takmış halde tedirgin adımlarla girdi. Selam durdu.
-"Ne var çocuk?"
-"Efendim ben imalat-ı harbiye mühendislerinden mülazım-ı sani Medet. Top mermisi hususunda rahatsız etmiştim.
-"Ne olmuş top mermilerine?"
-"Efendim biliyorsunuz ki elimizdeki mermiler toplar için büyük. Düşündüm ki tornada küçültebiliriz."
Bu çaresiz çözüm önerisi karşısında acımasını gizlemeyen bir bakış attı komutan genç mühendise.
-"Günde kaç mermi yetistirirsin?"
-"Merminin teki patlasa bütün imalathane havaya uçar, o yüzden barutu boşaltıp yapmamız lazım. Bütün tornalarımı bu işe ayırsam günde 24 mermi efendim."
Komutan ayağa kalktı. Genç mühendisin omzundan babacan bir tavırla tuttu.
-"Bak evladım. Taarruz kapıda. O muhteşem taarruz sabahında bile sadece saatte 2300 mermi gerekiyor."
Mühendisin yüreğindeki umut ışığına kaç cephenin çamurunu görmüş çizmesiyle basıp söndürmüştü komutan. Genç zabitin yüzü yere düştü.
-"Anladım efendim, rahatsız ettim, müsadenizle..."
Genç zabit çıkıp gitti odadan. Komutan emir subayına döndü,
-"Şuna üç kasa mermi verin."
-"Baş üstüne Paşam!"

***

-İmalat-ı Harbiye cephe gerisi atölyesi-
-"Ne dersin usta bey, adam edebilir miyiz bu küçük canavarı? Barutu boşaltmadan başarabilir miyiz bu işi?"
-"Ederiz etmesine de... Bu kadar insanın mesuliyetini alamam. Geceleyin deneyelim. Ya başarırız ya da..."
-"Dur orda usta bey! Gerisini getirme. Başaracağız. Zira Allah ile vatan ve milletin namusu bizden bunu istiyor.
Usta şöyle bir baktı mühendise. Gözlerinde iman ve umut ışığı, zafere inancın mutlak kudreti.
-"Değil mi ki bu iş buraya dayandı,
Değil mi ki bu can emanet bu bedene,
Değil mi ki can feda vatan sağolacak ise,
Değil mi ki yer üstündeki mahlukat ve yer altındaki şüheda ecdat hesap soracak bize,
O mermiyi yapamazsak bile
O topun içine girip
O namuzsuz düşmana atılmak için biran önce
O topçu zabite ateş emrini vermeyene
Çoluğu çocuğu yavuklusu tükürsün yüzüne!

Genç zabit şöyle bir baktı karşıdaki tepelere. İzmir... İzmir'i görüyordu gönül gözüyle. Hayatında hiç gitmemişti İzmir'e. Hiç gidip görmediği bir şehrin özlemini duyuyordu.

***

-Gece yarısı-
-"Haydi bismillah..."
-"Jeneratörü çalıştırın."
-"Islat."
-"Döndürmeye başla."
-"Dikkatli ol Usta Bey."
-"Merak etmeyin."
-"Haydi vatan millet aşkına.. Haydi be gözünü sevdiğim.. Sana yeni boya yaptıracağım.. Haydi kulun kölen olayım.. Ayağının altındaki takoz olayım. Allah'ım sen bu milletin yüzünü kara çıkarma. Haydi ustam, haydi babam, haydi ağam.. Ellerin dert görmesin, soğuk rüzgar değmesin. Haydi be tornacığım... Yaparsın be güzel tornam. Sana madalya taktırırım. Gazi ilan ederim seni! Çavuş bile yaparım be tornam.. İmalat-ı Harbiye çavuşlarından Torna Tesviye! Kendi aramızda sana Paşa Hazretleri bile derim. Yanından geçerken selam dururum. Allah aşkı için yap şu mermiyi. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kurtarmak için yap. Saçları buğdaydan sarı yüzleri güneş yanığı Anadolu kadının namusu için yap. Rabbi yessir... Rabbi yessir... Rabbi yessir...
-"Bitti."
-"Kaç saniye?"
-"Bir dakika dört saniye!"
-"Yani?"
-"Uyumadan çalışırsak tek tornada günde 1000 mermi."
-"Sekiz tornamız var, 8000!"
-"Daha bitmedi mühendis bey, sen Abdullah ustanı dünkü çırak mı sandın?"
-"Ne oldu, ne var?"
-"Arka atölyeye  bu iş için yirmi bir el tornası hazırladık."
-"Ver o elini öpeyim! Elin yetmez ayağını öpeyim! Allah'ım... Oldu! Bu iş tamam!"
Genç mühendis ağlamaya başladı. Ustalar saygılarından o yalnız bıraktılar.

Bize de derler çakıcı... Ah.. fidan boylum....

***
26 Ağustos 1922 - 05.30

-"Birinci batarya, ateeeeşşş!!"
-"İkinci batarya, ateeeeeşşş!!!"
-"Üçüncü batarya, ateeeeeeşşş!!!"

-Beş otuz.
Ve topçu ateşiyle
Ve fecirle birlikte başladı büyük taarruz

Allah Allah Allah Allah Allah Allah......

Şu kopan fırtına Türk Ordusudur Ya Rabbi
Senin uğrunda ölen ordu budur Ya Rabbi
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın
Galip et çünkü bu son ordusudur İslam'ın

Yüz yirmi bini bir taraftan, doksan bini bir taraftan, yıldırım gibi düştü düşman üstüne!
Birinci gün berabere,
İkinci gün biz yendik,
Üçüncü gün kıskaç,
Dördüncü gün Sincan Ovası, düşman cephesini yardık!
Türk Ordusu Başkomutanı sıcak hatta kadar inmiş, siperlere girmiş, askerlerinin yanında takip ediyor savaşı. Yanına yöresine düşen şarapnel parçalarına aldırmadan, yılların sinir boşalmasını yaşayarak fırlıyor siperden,
"Hacianesti!! Gel de ordularını kurtar!"
Beşinci gün, General Trikupis, Paşa hazretlerinin huzurunda,
"Üzülmeyiniz General, askerlikte yenilmek de var."
Altıncı gün Türk Ordusu İzmir yolunda,
Bir ara alçak 11 yunan tümenini, askerden önce halk tırpanla kovalıyordu.
Askerlik töresine uyulması Türklerde kati kuraldı ama alçak 11 yunan tümeninin komutanı malesef(!) linç edildi.
Bir ara Belkahve, "Biliyor musun İsmet, bir rüya görmüş gibiyim."
Bir ara Nif, bütün kasabalı hayran gözlerle ona bakıyordu, nefeslerini tutmuşlardı. Döndü paşalara, "Böyle zafer mi olur, bu ne sessizlik? Yiiinee bir güül nihaaal..." Başladı şarkı söylemeye.
Bir ara Yüzbaşı Şeref ilk adımı attı İzmir'e, 9 Eylül!! Sonradan Şeref İzmir oldu kendileri.
Bir ara Muhteşem Fahrettin Paşa, sancakla beraber girdi kordona, annelerden biri, "Yıllardır hasretiz bu sancağa, aç da öyle yürü evladım!" dedi. Anne öyle dedi de, Yunan'ın bütün Türk bayraklarını topladığı İzmir, o gün beyaz ay yıldızlı al bayrak doluydu! İzmir'in kadınları civar yörede kırmızı beyaz iplik kumaş bez ne varsa toplamış Türk Ordusunun geldiğini duyunca bir gece önceden sabaha kadar bayrak dikip şehri süslemiş.
Bir ara körfezi terkeden düşman donanmasının ardından bile bakmayan Başkomutan Mustafa Kemal Paşa.

Bir ara İstanbul gazetelerinin son baskılarında sürmanşet:
"Elhamdülillah İzmir'i aldık."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder