6 Nisan 2022 Çarşamba

Yol Hazırlığı

   Yıkık bir haldeyim. Popüler bir ifade ama bir yıldan fazladır yaşadığım mecaz hayatıma tam karşılık geliyor. Gerçekliğin katlanılamaz halini yumuşatmak için belki, bilinçaltım dümeni aldı ele. Olan bitenden haberim yok, hülyalı bakışlarla geçip gidiyorum gerçeklerin yanından. Daha doğrusu gidemiyorum, gerçekler peşime takılıyor, yapışıyor paçama ve hep beraber sürünüyoruz. Olan herşeye ilgimi alakamı kestim, dünyadaki yerimi sorguluyorum. Bir anda kendimle konuşurken buluyorum kendimi boş evde. Muhabbet nerede başladı da nasıl kendime sövmeye başladım belli değil. Algılarımla yaşam arasında temassızlık mevcut. Siz hiç boş bir odada elinizde boş bir bardakla oraya neden ve nasıl geldiğinize anlam vermeye çalışarak kendinizle konuşmaya başladınız mı? Bunun benzeri bir sürü şey başıma geliyor sık sık. Konuşacak kimsem yok, yaşadıklarımı anlatacak yüzüm de yok. Nasıl olsa kimse okumuyor diye yazıyorum buraya, okumamazlıktan gelin eğer okursanız da.

    Az önce buraya yazıyorum dedim. Ben her zaman yazmam halbuki. Bir şeyler yolunda değilse yazarım. Birikmiştir içimin dar odalarında bişeyler, bit pazarı niyetine yazarım. Fazlalıklardan kurtulmak için. O kadar uzun zamandır içime bakmamış olsam gerek ki nefes almaya yer kalmamış içimde. Nefesim daraldığında anladım bunu. Gece yarısından sonra kendimi sokağa attım bi süre yazmamak için. Yazmak sancılı bir uğraş çünkü. Yürümek iyi gelir bana. Hem düşünür hem yürürüm. Kendi içime bir istiklal mahkemesi kurarım sallandırırım düşünceleri. Bu sefer öyle olmadı ama, celseler arap saçına döndü yuttu beni. Tek bir kalem kırılmadı içsel mahkememde. Ben de düşünceleri dışarda bıraktım, kendimi hapsettim cehennemime. Uğuldadı durdu bir düşünce kalabalığı dışarda. Ben yine kulaklıklarımı taktım, küfrede söve yürüdüm her gece o dört kilometreyi. 

     Öyle bir yıl geçirdim ki yaptıklarımı kendime yakıştıramadım. Çoğu zaman kendimi bile kendime yakıştıramadım. İşimi iyi yapamadım, çevremle bağımı kopardım, hal hatır sormayı bıraktım, düştüm kalkamadım. Önceden de yazmıştım ama, bir kere düşersem bir daha kalkamayacağımı biliyordum. Bu kadar zayıf mıydım ben? Eskiden, yani bunlar olmadan önce böyle miydim? Çoğu zaman makul bir insan değildim biliyorum, terslik var bünyede hatırı sayılır miktarda. Herkes anlaşır benimle yanlız patavatsızlığım çoğu kişi tarafından hoş görülmez ama bu kadar da değildim işte. Şu dünya üzerinde bir yerim olsun, orada mutlu veya huzurlu yaşayayım, “hadi bakalım, yeni başlıyoruz yaşamaya” diyeyim dedim. Bunun için uğraştım, mümkünat dahilinde çabuk olsun diye çabaladım. Ve işte bunlar için suçlandım, yarı yolda bırakıldım. Oysa hep bir çıkış yolu bırakmıştım bu çaba içindeyken, olaylar buraya gelmeden, ben bu hale düşmeden tatlılıkla bırakabilirdik tüm bu uğraşları. Tam parkurun sonuna geldiğimizde çelme takıp düşürmek de neyin nesi? Ben bunu hakedecek kadar patavatsız ve saygısız olmadım.

     Yaklaşık on sene kadar önce başıma gelse bunlar acısını çekerdim içimde ama güler eğlenirdim, sokakları serseriliğimle süslerdim, kendimle barışık kalırdım, enerjim kalırdı geriye, hayal dünyamda mutlu olurdum, üzüntümü melankoliye bağlar acımdan zevk alırdım. Önceden neşeliydim ben çok karamsar görünsem de. Hayatımı kara mizah dizisi gibi görüp sahneleri ona göre kurgulardım. İronik olmak vazifemdi. Bütün bunlara da anıra anıra gülerdim üstelik. Şimdi yapamıyorum. Güvenimi kalın zımparayla tükettiler, inancım geçerliliğini yitirdi. Üstüme sorumluluklar yükledim severek ve altında ezildim söverek. Herkesin gönlü olsun diye benim gönlüm yok oldu.

     Belki de bu yazdıklarımı abartıyorumdur. Belki de dışardan bakılsa çözümü çok basittir ve ben boş yere her sabah işkenceye kalkıyorumdur. Belki de serinkanlı olsam, durup mantık çerçevesinde, oturaklı bir şekilde düşünsem kurtulabilirim tüm bunlardan. Belki de asıl ihtiyacım olan şey ani hareket ve mantıksızlık. Kim bilir? Üniversite sınavında, kitapçığı açtığımda yaptığım gibi “O kadar uğraştım. Sikerler, ne oluyosa olsun.” deyip bir anda yapmam gerekeni çok da önemsemez bir tavırla kısa zamanda yapıp gönül rahatlığıyla tekrar hayatıma bakabilirim. Keşke yapabilsem. Gururum ezildi, kendime saygım neredeyse kalmadı, hiç kendim gibi davranmıyorum ama bu cehennemden çıkmayı o kadar çok istiyorum ki. Çok ataletsizim. Kaya gibi olduğum yerde durup ufalanıyorum. Şu vicdan denen his olmasa bende, kendimden çok başkaları ne yapar ne eder diye düşünmesem belki şimdi bile çıkarım bu durumdan. Vicdan olmasa gemileri yakmak kolay. Önce vicdanımdan kurtulmam lazım. Haklı olduğumu biliyorum, haksızlık ettiğim yerleri de biliyorum. Bunları bir tartıya koysam hiç haketmediğim bir haksızlık kalıyor sırtımda. Bir senedir bununla yaşıyorum. Sanırım “Sikerler.” demem gereken yere yaklaştım. Vicdanıma veda mektubu olsun bu. Yol hazırlıklarına başlayalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder