20 Şubat 2021 Cumartesi

Çöküş

     Uzayıp giden yola kendinizi bıraktığınızı hayal edin. Şarkılar arka arkaya mükemmel bir uyumla geliyor (yanınızda sürekli şarkı değiştirmeyen ideal  bir yol arkadaşı olduğunu varsayın) ve adı konulmaması gereken gayet sakin bir atmosfer oluşuyor - sonsuzluğu hissettiğiniz, zamanın akışını yumuşattığı bir an bu, daha bilinçli duyuyor ve aldığınız nefesi daha farkederek alıyorsunuz. Bir süre sonra ayazı iç açan bir yerde herhangi bir benzinliğe girmeniz gerekiyor. Arabayı durduruyorsunuz, müzik de duruyor. İşte bitti. Tekrar yola çıktığınızda o atmosferi yakalamanız artık çok zor. O farkındalık, o sonsuzluk yoğunluğu siz kontağı kapattığınızda rüzgarda dağılan sigara dumanı gibi seyreldi gitti. Bu durumun farkında değilsiniz o sırada ama tekrar arabaya binip yola devam ettiğiniz ilk bir kaç dakikada içinizde bir sıkıntı oluştuğunu hissediyorsunuz. Belki de Adem ve Havva'nın cennetten atıldığı zamanki hisse benziyordur bu his. 

     Güvende olduğunuzu düşündüğünüz ideal atmosferden gerçeklerin içine geri döndüğünüz o durumdaki bunaltıyı nasıl tarif ederdiniz? Farkında olmadan iç geçirdiğiniz bir an mesela sözsüz ama gayet mükemmel bir tariftir (stresten sıkışan bedenininizin size sormadan sizi korumak adına aldığı bir önlem - vücudunuzun aldığı bu önleme rağmen yanınızda bulunan herhangi bir kişinin iç çekişinizi kötü yorumlayıp "Ne oldu?" sorusuyla sizi tekrardan darlaması ise trajikomik bir durumdur). Veya sigara içiyorsanız hemen bir tane ateşleyip yine derin derin iç çekerek kendinize dumanlı ama düşüncesiz yeni bir atmosfer yaratma çabasıyla tarif edebilmek de mümkün. Daha başka bir yöntem de benim şu an yaptığım gibi umutsuzca bir bunaltıyı kelimelerle tarif etmeye çalışmaktır. Umutsuzca, çünkü tarifi muğlak bir konu hakkında kendimi anlatmaya çalışmak içime ayrı bir sıkıntı veriyor. 

     Çoğunuz bu sıkıntıdan kısa bir süre içinde kurtuluyorsunuz muhakkak ki her şey normalmiş gibi yaşamaya devam edebiliyorsunuz. Benim için durum böyle değil. O sonsuzluk izi taşıyan anlardan gerçeğe dönüş içimdeki bunaltıyı gittikçe daha da artırıyor. İçimde sürekli sıkılan bir mengene var benim. Sürekli yolda olayım ve sürekli güzel şarkılar gelsin istiyorum ama gerçekler/gerçeklik bunu engelliyor. Gerçeklikten kaçmaksa insanın gölgesinen kaçmasıyla aynı şey - sürekli yolda olayım diye başladığım denizcilik hayatımın bana yaptığı ironik şakadan biliyorum bunu. Yolda olduğunu unuttuktan sonra yol seni tüketmekten başka bir işe yaramıyormuş. Denizin üstünde, elli bin tonluk bir metal yığınının içinde giderken denizi unutabilir misiniz? Ben becerdim bunu. 

     Neyse. Kendim olmak çok zor geliyor artık. Bıkkınlık, bunaltı, benden beklenilenler, benim kendimden beklediklerim eziyor beni. İnsanlar yaptıklarımı sürekli düzeltmeye çalıştıkça keşke olmasaymışım dediğim zamanlar var - insanlar iyi niyetli olsa bile. Düşünüyorum ki bu kadar düzeltilmeye ihtiyaç duyulan biri neden var ki? Sanki bir sistem hatasıymış gibi geliyor varlığım. Özgüvenimi kaybediyorum. Adım atsam arkama dönüp hata arıyorum. Yine de o insanların içinden bazıları olmasa katlanılacak bir şey değil yaşamak ya bir kaç iyi niyet ve biraz umut nefes aldırıyor işte. Bu bunaltı gözüme perde çekmişken el yordamıyla yaşıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder